Bediüzzaman ve Muhammed Küfrevî

Şeyh Muhammed el-Küfrevî, Siirt’e bağlı “Küfra” köyünde doğmuş. Bilâhare Bitlis’e yerleşerek 1898 Miladi tarihinde Bitlis’te vefat etmiştir.[1] ‘Türbesi Bitlis’in Kızıl Mescid Mahallesi’ndedir.[2] Muhammed Küfrevî Nakşî şeyhlerindendi. İsim ve şöhreti her tarafa, bu arada İstanbul’a kadar yayılmıştı. Yüz yirmi üç yaşlarında vefat ettiği zaman, Sultan Abdülhamid Han Bitlis’e İtalyan mimarlar getirterek, onun için bir türbe yaptırmıştır.

‘Son Şâhidler’ adlı eserde Şeyh Muhammed Küfrevî ile ilgili şu bilgilere yer veriliyor: “Nakşi Şeyhî Muhammed Küfrevî Siirt’in Küfre köyünde 1775’te dünyaya geldi. Kendisine “kutup” unvanı verildi. Genç Saîd henüz talebelik yıllarında, Muhammed Küfrevî’nin ilim ve irfanından feyiz aldı. Bediüzzaman ilim-imân yolundaki son dersini de Muhammed Küfrevî’den almıştı.“[3] Bir gün birisi yalandan Molla Said’e Şeyh Muhammed el-Küfrevî’nin kendisine bedduâ ettiğini söyler. Bu haber üzerine hemen kalkar, Küfrevî Hazretleri’ni ziyarete gider. Mûşarün ileyh, hazretleri bilakis Molla Said’i şefkatle, iltifatla karşılar. Hatta kendisine aşağıdaki dersi ezberden verir: Türkçesi: “Öyle bir Allah’a hamdolsun ki, kudretiyle eşyanın miktarlarını (ölçü ve programları üstünde şekillerini) takdir etmiş.. Ve hikmetiyle şekillerin suretlerini tasvir etmiştir. Hem salât (Rahmet, feyiz ve bereket) O Muhammed’in (asm) üzerine olsun ki, peygamberlik divanının dairesinin merkezini ihata eylemiştir.. Ve onun âl ve ashabı üzerine de salât olsun ki mürüvvet ve fûtuvvet (alicenablık, kahramanlık) kisvesinin timsalleridir. Olsun ta, yıldızlar göklerin yüzünde deveran ettikleri müddetçe, bulutlar da küre-i arzın etrafında dolaşmaları devam ettikçe..”[4] İşte Bediüzzaman’ın bu zattan aldığı şu ders, en son derstir. Bitlis’teyken “Bir gün Molla Saîd rü’yâsında Şeyh Muhammed Küfrevî Hazretleri’ni görür. Kendilerine hitâben, ‘Molla Saîd, gel beni ziyâret et, gideceğim!’ demesi üzerine hemen gider, ziyâret eder ve Şeyh’in uçup gittiğini görünce uyanır. Sâate bakar, sâat gecenin yedisidir, tekrar yatar. Sabahleyin Şeyh’in hânesinden mâtem sadâsının yükseldiğini işitir.”[5] Doğru Küfrevî’nin evine gitti. Küfrevî’nin gece vefat ettiğini söylediler.

Şeyh Muhammed Küfrevî hakkında Bediüzzaman’ın birinci muhatabı ve talebesi merhum Emekli Albay Hacı Hulusi Yahyagil şöyle bir hatırasını anlatır: “Ben Mardin’in Cezire kazasında, askerlik vazifemi yaparken, Şeyh Muhammed el-Küfrevî’nin bir halifesinden (veya oğlundan) mektup vasıtasıyla tarikatının inabesini(tövbesini) almıştım. Dolayısıyla o zata karşı muhabbet besliyordum. Bu arada Küfrevî Hazretleri’nin Arapça bir kasidesi elime geçmişti. Bilâhare tayinim lsparta’nın Eğridir kazasına çıktı. Üstadımızın Barla’da olduğunu duyarak, 1929’da ziyaretine gittiğimde, mezkûr kasideyi de yanıma almıştım. Üstada tercümesini yaptırayım diye Üstad Hazretleri’ne götürmüştüm. Bir göz attı, ve yere bıraktı. Sohbet faslını bitirdikten sonra, kasidenin şu satırında dedi “Bu zat vefat tarihini bildirmiştir. Fakat herkes bilmez, bunu” dedi.[6] Hulusi Yahyagil bir mektubunda Risale-i Nur’u tanımadan önce Muhammedü’l-Küfrevî Hazretleri’ne müntesip olduğunu ifade ediyor: “Taharrî-i hakikatle ömür geçirirken, mukadderat bu âsi biçareyi de beş sene evvel Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nden Muhammedü’l-Küfrevî Hazretleri’ne doğru açılan tarîk-i Nakşibendîye idhal eylemişti. Sonra, muvakkat bir küsuf neticesi olarak yol kaybolmuş, zulmet ve dikenler içinde kalınmış iken, nurlu Sözler’inizle zulmetten nura, girdaptan selâmete, felâketten saadete çıktım. “Elhamdü lillâh, bu Rabbimin bir ihsânıdır.” ferman buyuruyorsunuz ki: İmanı kurtarmak zamanıdır. Ale’r-re’si ve’l-ayn. Hulusi[7] Bediüzzaman Hazretleri de Hulusi Yahyagil’e şöyle bir mektup yazıyor: “Silsile-i ilmiyede bana en son ve en mübarek dersi veren ve haddimden çok ziyade şefkatini gösteren, Hazret-i Şeyh Muhammedü’l-Küfrevî’nin (kuddise sirruhû) hulefâsından Alvarlı Hoca Muhammed Efendiye ve ihvanlarına çok selâm ve arz-ı hürmet ederim. Ve o havâlide Nurlarla alâkadar senin dostlarına çok selâm ve Nur hizmetinde muvaffakiyetlerine dua ederiz.”[8]

Muhammed Küfrevî Hazretleri’nin torunu Cesim Küfrevî dedesini anlatıyor: “Dedem yüz yirmi üç yaşlarında vefat etmiş. Sultan Abdülhamid Han Bitlis’te dedeme türbe yaptırmak için İtalyan mimarlar getirtmiş. Türbenin yapılışı sırasında Üstad Bediüzzaman, ‘Muhammed Küfrevî benim üstadımdır, onun türbesine ben de taş taşıyacağım’ diyerek, arkasına konan bir taşı türbeye kadar götürmüş. “Dedem Muhammed Küfrevî Arapça, Farsça ve Kürtçe bilirdi. Kendisi Hasenî kolundan seyyiddir. Karısı, Şirvan hâkiminin kızı Fatma Hanım da seyyiddir. Fatma Hanım, Mehmed Emin Efendinin kız kardeşiydi. “Dedem, mantık ve akaidi çok severmiş, hattı çok güzelmiş. “1952’de Sirkeci Akşehir Palas Otelinde bulunan Üstad Bediüzzaman’ı Ali Şirvan’la birlikte ziyaret etmiştik. Üstad bize çok iltifat etti. ‘Siyasete girmeyin, kız evlâtlarınızı dindar yetiştirin. Kasım Küfrevî’nin siyasete atılacağını işittim, girmese daha iyi olur. Sizler, yani Küfrevîler birer taçsınız. Böyle asil insanlar siyasete girmemelidir. Ben sakal bırakmadım ve evlenmeyerek iki sunneti terk etmiş oldum. Bunlar Cenab-ı Hakla benim aramda olan bir meseledir. Küfrevî Hazretleri’nin evlâtları olarak, ona lâyık olmaya çalışın’ dedi.”[9]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/pir-muhammed-kufrevi

[2] Mufassal Târihçe-i Hayât, Cilt-1, s.129

[3] Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, Cilt-1, 1993, s.344

[4] Mufassal Târihçe-i Hayât, Cilt-1, s.128

[5] Abdurrahman Nursî; Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1335, s.28

[6] Mufassal Târihçe-i Hayât, Cilt-1, s.129

[7] Barla Lahikası, s. 2013, s.64

[8] Barla Lahikası, s.2013, s.456

[9] Son Şahitler, 4.Cild s. 337

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir