Bediüzzaman’ın Ziya Gökalp ile Görüşmesi

Bediüzzaman’ın Ziya Gökalp ile Görüşmesi

Bediüzzaman;  Diyarbakır Zinciriye Mederesesi’nde kaldığı günlerde ziyaret edenlerin,  soru sormak için gelenlerin ve ders almak isteyenlerin fazlalığı yüzünden medresede tedrisâtın aksamasına fırsat vermemek için oradan ayrılır. O hemen Şam’a hareket etmek istiyormuş ama Diyarbakır eşrafından Cemil Paşa’nın dâveti üzerine bir süre onun konağında misafir olarak kalmış ve fikir adamlarının sohbetlerine katılıp âlimlerle münâzarâlar yapmış. Eski belediyenin yanında bir kahve vardır. Ulu Camii’nin kahvesi.  Orada kürsülerde oturulur,  şehrin ileri gelen âlimleri, bilginleri orada sohbet ederler. Bediüzzaman da Diyarbakır’a geldiği vakitler Ziya Gökalp ile orada tartışırlar.[1] Kendisinin “Ziya Gökalp şakk-ı şefe etmeyecek derecede ilzam oldu.”[2] sözleri ile de ifade ettiği gibi halk arasında ırkçı fikirler yaymaya çalışan Ziya Gökalp’i, dudağını açıp bir kelime konuşamayacak’  şekilde susturması, ondan rahatsız olan herkesin takdirini kazanmıştı.[3]

Bediüzzaman Ziya Gökalp ile Lâtifeleşti Mi?

Necmettin Şahiner, Bediüzzaman’ın Diyarbakır’da Ziya Gökalp ile karşılaştığını ve lâtifeleştiğini söylese de Abdulkadir Badıllı, karşılaşmanın olduğunu ancak böyle bir lâtifenin olmadığını ifade eder. Şahiner, eğitimci Zeki Aktan’ın babası Komiser Hafız’dan naklettiğine göre, Bediüzzaman’ın Ziya Gökalp’e, ırkçı fikirlerinin ve “Kızıl Elma” idealinin hayal olduğunu söyler. Ayrıca: “Köylüyüm diye ta’netme beni, Ben de kibarım. Bir kelle soğanı, Bin kızıl elmaya değişmem.” demiştir. Şahiner, Bediüzzaman’ın, bu ifadesi ile Anadolu halkının önemli bir gıdası ve ekmeğinin katığı olan soğanı, bin tane hayalî “Kızıl Elma”ya değişmediğini anlatmakla, gerçekçi olma dersi verdiğini söyler.”[4] Badıllı, “Necmeddin Şahiner, bazı zatlardan dolaylı rivayet yollarıyla, Bediüzzaman’ın, Ziya Gökalp’le Diyarbakır’da lâtifeleştiğini yazmışsa da, kesinlikle doğru değildir.” der. Evet, Bediüzzaman’ın onunla Diyarbakır’da karşılaşması olmuş. Ama ona tek bir kelime söyletmeyecek şekilde ilzam etmiş olduğu da gerçektir. 1923 yıllarında Ankara’da tekrar Bediüzzaman’la karşılaşan Ziya Gökalp, mühim bir mecliste saplandığı ilhad fikri hesabına bazı şeyler söylemek istemişse de, Bediüzzaman onu hemen susturmuş, tek bir kelime söyleyememiştir.

Bediüzzaman Ziya Gökalp’i İlzâm Ediyor

Mardin mebusu Abdulganî Ensarî’nin hatıratından istihraç edilen manaya göre, 1922-1923’lerde Ankara’da mühim bir mecliste Bediüzzaman Hazretleri ile karşılaşan Ziya Gökalp, haşir ve âhirete iman meselesinde itiraz, hatta inkâr cihetine gider. Bediüzzaman da ona susturucu cevaplar veriyor. Ankara’da meydana gelen bu olayın şahidi, Mardin Milletvekili Abdulgani Ensari’dir. Bediüzzaman, yıllar sonra telif ettiği Fihrist Risalesi’nde, bu konu hakkında şöyle der: “Bu temsilin mealiyle (İkinci Söz’ün) mühim bir mecliste, Ankara’da otuz sene evvel Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhid şakk-ı şefe etmeyecek (ağzını açamayacak, cevap veremeyecek) derecede ilzam oldu.”[5] Badıllı, “İşte, “Ziya Gökalp gibi müthiş bir mülhid” tabiri ile Bediüzzaman’dan tokat yiyen öylesi bir münafıkla, Bediüzzaman’ın elbette lâtifeleşmesi söz konusu olamaz.”[6] demektedir.

Bediüzzaman, Ziya Gökalp’in Fikirlerini Red Eder

Ziya Gökalp, İslâm’ı temel referans olmaktan çıkarır. Osmanlının kurtuluşu bakımından İslâm’ı temel referans olmaktan çıkararak; dini, milliyetçilikle eşit bir kategoride değerlendirmiştir. Hatta, Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak fikirlerinin nihâi gayesi olarak “çağdaş bir İslâm Türklüğü” meydana getirmek olduğunu söylemesinden de anlaşıldığı gibi, İslâm’ı; pozitivist-ilerlemeci ‘yeni ideoloji’nin hizmetçisi yahut payandası mevkiinde değerlendirmektedir. Türkçülüğü, kozmopolitliğe karşı İslâm’ın koruyucusu olarak görmesi; Gökalp’in kafasındaki fikirlerin önem sıralaması hakkında bize kesin bilgi verir. Bediüzzaman ise, dönemindeki diğer İslâmcı düşünürler gibi (Babanzade Ahmet Naim vs), İslâm’ı temel referans olarak görmektedir. Gökalp’in aksine, “müsbet milliyeti” İslâmiyet’in temel sınırları içinde ona yardımcı ve destekçi olmak şartıyla kabul etmektedir. “İslâmiyet’le eşit tutulan ve onun yerine ikame edilen milliyetçiliği” bir cinayet olarak niteleyerek, Gökalp’in düşüncelerini, onu hedef alarak, kesin ve net bir dille reddetmektedir. Bu meyanda, Ziya Gökalp’in İslâm karşısında Türklüğü öne çıkaran yaklaşımını da tersine çevirmekte ve Türklüğün varlığının ancak İslâm’a bağlı olduğunu ifade etmektedir. Bu noktaya şöyle işaret etmiştir: “Türk milleti anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi).[7] Görüldüğü üzere milliyet meselesinde Gökalp ve Bediüzzaman farklı düşünmektedir. Bediüzzaman’a göre milliyetçilik kavmiyetçilik manasıyla adeta eski cahiliye asabiyesinin günümüzdeki versiyonudur. İslâm’ın ilk dönemlerinde (Emeviler zamanında) bizim için zararlı olduğunu bildiğimiz bir hastalıktır. Emevîlerin asabiyet-i milliyeye fazla revaç vermesi ve Arap milliyetini esas tutup sair milletlerin efradına “memâlik” tabir ederek köle nazarıyla bakmaları ve gurur-u milliyelerini kırmaları yüzünden İslâm tarihi açısından unsuriyet fikrinin yayılması, netice itibarıyla büyük yaralar açmıştır. Çünkü unsuriyet ve asabiyet-i milliye hamuru, “gaflet, dalalet, riya ve zulmet”ten ibarettir. Başka toplumları ötekileştirme ve sömürmeyi bir hak olarak görmeyi netice verir. Bediüzzaman menfî milliyeti red ederek, müspet milliyet olan uhuvvet-i İslâmiyeyi kabul edip tesisine çalışmıştır. “Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teâvüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur. Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kal’a olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli.”[8]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] O. Miroğlu: Canip Yıldırım’la Hevsel Bahçesinde Bir Dut Ağacı. İletişim yay. İstanbul 2005.s.7

[2] Fihrist Risalesi, 2021 Basım, Y.Asya Neşriyat, s.24

[3] http://www.webturkiyeportal.com/webforum/191442-diyarbakirin-hikayesi.html

[4] Necmettin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, s.116,117

[5] Fihrist Risalesi, 2021 Basım, Y.Asya Neşriyat, s.24

[6] Abdülkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt:1, s.272,273

[7] Mektubat, 2013, s.543

[8] Mektubat, 2013, s 542

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir