Kalb, hayatın kaynağı ve makinesidir. Ruhun kalb içinde, ya da en evel kalb ile taalluku olduğuna ve ruhun taayyünleri kalb olduğuna káil olup hüküm eden büyük ulemadan Fahreddin-i Râzî’dir. Bediüzzaman da “Ruhun tekemmülâtına göre, merâtib-i muhabbet, merâtib-i esmâya göre inkişaf eder.”[1]demiştir.
Etiket: kalb
Kalb ve İlhâm
İlhâm, kelime karşılığı anlamıyla, “bir şeyi birden yutturmak” anlamındadır. Kalbe bir şeyin ilkâsı; ‘kalbe feyiz yoluyla ilka’ edilen mânâ” demektir. İlhâm, belli bilgi vâsıtalarına başvurmadan Allah tarafından insanın kalbine veya zihnine indirilen mânâdır. Ya da feyiz yoluyla kalbe gelen mânâ, kalbte meydana gelen, delilsiz olarak anlaşılan ve insanı ibâdet ve amel etmeğe götüren ilimdir. Sâlihlerin, […]
Ruhun anlama aleti: Akıl…
Akıl bir âlettir. Ruhun anlama âletidir. Bıçağın kesme âleti, metrenin ölçme âleti olduğu gibi. Hakkın hitâbını fehm için, bir âlet, bir vasıtadır. Aynı zamanda akıl, düşünme, anlama, idrak etme kábiliyetine sahiptir. “Akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açar.”[1] Aklın, insanı hayvanlardan ayıran mümtaz bir meziyeti […]
Bediüzzaman’dan çocuk eğitimi
Bediüzzaman, çocuklar ile ilgili çok önemli tespitler aktarır. Mesela: “Çocukların tâlimi, ya cebirle, ya hevesâtlarını okşamakla olur.”[1] tespiti çocuk eğitimi için harika bir tespittir. Bediüzzaman’dan çocuk eğitimi ile ilgili net ifadeler bunlar. Asrımızın eğitimcileri ve pedagogları bu sözlere bigâne kalmamalıdır. Reçete hazır, tatbik etmek için Bediüzzaman’a kulak vermek yeterli diye düşünüyoruz.
İnsanın Mânevî Terakkîsi
İnsanın mânevî terakkîsi İnsanın mahiyet-i mâneviyesi var. Bunlar akıl, kalp, ruh, sır, nefis, ahfa, hafi, vs cephesidir. Tekâmül ve tagayyür insanın mânevî mahiyetinde dahi devam ediyor. Çünkü insan manen taallümle tekemmül etmek için yaratılmıştır. Maddî ve mânevî cephesiyle beraber imtihana tabidir. İnsan, maddî ve mânevî tekâmül ile kıymet kazanıyor. Manen terakkî etmek, ilim ile mümkündür. […]
Kalb ruhun ayıbını nasıl görmez?
“İnsanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazîfesine muavenet eder.”[1] Burada müminlerin ve Risâle-i Nur hizmetindeki kardeşlerin birbirinin ayıplarıyla, kusurlarıyla uğraşmamaları gerektiği belirtilir. İnsanın maddî aza ve hasseleri ile mânevî latîfeleri […]
Vicdanın anâsır-ı erbâası
Vicdanın anâsır-ı erbâası(dört unsuru) ve ruhun dört havâssı(hassesi, duygusu):”İrade, zihin, his, latife-i rabbaniye”[1]dir. Ruhun bu dört havâssının her birinin bir gayâtü’l-gayâtı vardır. Yani her bir havâssın nihayi ulaşacağı bir zirve noktası, erişilmek istenen asıl amaca ulaşmaya vesile olan gayesi vardır. 1.İradenin ibadetullahtır. Yani iradenin gâyeti ibadet-i Rahmânîdir. Allah, insanın ruhuna yerleştirmiş olduğu irade borazanını aslî […]
Rûhun mânen terakkisi
Cenab-ı Hak teâla ve tekaddes, insanı halk etmeyi irade buyurduğunda; Onu, kâinatı içinde cem’eden cami bir nüsha kılmış, onsekizbin âlemi müştemil olan âlem kitabına da bir fihriste etmiştir. Belki, hayat ve vücut ile berâber, kıymettar bir rûh cevheri ona verilmiştir. İnsanın rûhu, en latîf ve sabit bir cevherdir. Ve insanın rûh cevherinde Cenâb-ı Hak taâlanın […]
Süveydâ-i kalb ve basîret
Risâle-i Nur, enfüsî âlemimizde tesiri azim izler bırakır. Farklı bakış açıları ve tefekkür pencereleri açar. Sıradanlık ve yeknesaklıktan bizleri kurtarır. Ülfet, ünsiyet ve gaflet perdelerimizi parçalar. Mânâ-i ismîden mânâ-i harfîye geçirir. Böylece insan âfâktan enfüse dönerek hakîkete mülâki olur. Bir nev’î kesretten vahdete, âfâktan enfüse dönmenin tesîrli yollarını gösterir. Süveydâ-i kalb, basar ve basîret kavramları […]