Ölüm Yokluk Değildir

(وَيُمِيتُ) Yani, mevti veren Odur. Yani, hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder. Yani, hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fâni cin ve inse bağırır, der ki:

Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmâı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.[1]

Ölüm haktır. Hem de hayat kadar hak ve hakîkattir. Bunun için de Allah اَلْمَوْتُ حَقٌّ buyurur. Yani ölüm haktır. Hem “Her nefis ölümü tadıcıdır.[2]” Hiç bir nefis yani yaratılan mahlûk ölümden kurtulamayacaktır. Buna bütün kalbimiz ve îmânımızla inanıyoruz.

Ölüm yokluk değil, bir mekân değişikliğidir. Zindân-ı dünyadan ebedî âleme geçiştir. İnsan uzun bir seferdedir. Bu sefer rûhlar âleminde başlamıştır. “Ve o nefy ve yolculuk ise, âlem-i ervahtan(rûhlar âleminden), rahm-ı mâderden(anne karnından), sabâvetten(çocukluktan), ihtiyarlıktan, dünyadan, kabirden, berzahtan(kabir ile ahret arasında bekleme yeri), haşirden, sırattan geçer bir uzun sefer-i imtihandır.[3]” Öyleyse “İnsan bir yolcudur. Sabâvetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.[4]” Bizler bu yolculuğun dünya safhasındayız. Bu yolculuk ya sonsuz cennette ya da sonsuz cehennemde son bulacaktır. Elbette ki, cennet ehli Allah(cc)’ın cemâlini görmekle mükâfatların en zirvesini yaşayacaktır.

Allah bizlere yani rûhlarımıza “Elesti bi Rabbüküm.” Diye hitap etmiştir. Yani “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?[5]”Bütün rûhlar ise “Kâlû belâ” demiştir.”Evet sen bizim Rabbimizsin.[6]”İşte bu durum Allah ile rûhlar arasında bir mukavele ve sözleşmedir. Bizler âlem-i ervahta Allah’ı Rab olarak kabul ettik. Bunu Kur’ân’la Allah bize bildiriyor. Söz verdiniz diyor. Bu sözümüze sâdık olup olmadığımız için bu dünyaya gönderildik. Bazı insanlar Allah’a îmân ve ubûdiyet ile verdiği sözünde duruyor ve o sözün sadâkati olan duruşu sergiliyorken, bazı insanlar ise bu sözleşmeyiuymuyor ve inkâra sapıyor.

İşte insan burada yaptıklarından ve yapmadıklarından muhâkemeye çekilmek için ebedî âlem olan âhiret âlemine alınacak ve bir mahkeme-i kübrâda zerre kadar iyiliğinden ve kötülüğünden ince ince muhâkeme olacaktır. Bunun için de ölüm haktır. Yoksa bu mahkeme kurulmazsa zalim zalimliği ile mazlûm da mazlumluğu ile gider ve Allah’ın Adl(Âdil) ismine bu hâl muhâlif düşer.

Allah’ın adaletinin tam mânâsıyla tecelli etmesi için ölüm zarûrîdir ve ölümle O’nun huzûruna gideceğiz.

Ölümden sonra şu âlemlerde haşire kadar bekletileceğiz. Biri kabir âlemi diğeri ise berzah âlemidir. Berzah kabir ile haşir arasında rûhların bekletildiği âlemdir. Rûhlar bu âlemde kıyamete kadar bekletilir. Ancak dünya âleminden farklı olan berzah âleminde zaman kavramı hissedilmez. Bize uzun olan zaman berzahta bekleyen rûhlara kısadır. Çünkü zaman izâfî bir kavramdır. Kabir ve berzah cennet ve cehennem ehilleri için oralara münâsip hâllerin de yaşandığı âlemlerdir. Dostlarla berzahta görüşebiliriz, hatta yeşil kuşların içlerine giren cennet ehli rûhlar, cennete tayerân ederek gezdirileceği hadîslerde belirtilmektedir. Bir hadîs-i şerifte “Ehl-i Cennet ruhları, berzah âleminde yeşil kuşların cevflerine girerler ve Cennette gezerler.[7]” diye işaret ettiği, “tuyurun hudrun” tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar, bir cins ervâhın tayyareleridir. Onlar, bunların içine emr-i Hakla girerler, âlem-i cismaniyâtı seyredip, o hayattar cesetlerdeki göz, kulak gibi duygularıyla, âlem-i cismanîdeki mucizât-ı fıtratı temâşâ ediyorlar, tesbihat-ı mahsusalarını eda ediyorlar.[8]

Kıyamet koptuktan sonra ise bütün rûhlar haşirle tekrâr dirilecek ve cesetlere rûhlar tekrar girecektir. Buna misâl olarak bir ordudaki askerlerin bir boru sesi ile tâlimi bırakıp istirâhat için dağılması ve tekrâr bir boru sesi ile bütün askerlerin şaşırmayarak aynı taburuna veya grubuna toplanma misâli akla kapı açar. Aynen öyle de yıllarca bizimle berâber olan hücreler ve zerreler İsrafil’in borusu ile arş emrini alarak cesedimize Allah’ın kudreti ile gelecek ve bir şehre bir trafodan bir düğme ile bütün çok kısa bir zamanda elektrik verilmesi gibi, bir araya toplanan cesetlere bir anda rûhlar girerek cesetler ihyâ edilecektir. Çünkü bu dünya imtihân dünyasıdır ve burada Allah hikmeti ile muamele eder. Ancak âhiret böyle değildir. Orada Allah kudreti ile tecellî edecek ve zamana gerek kalmayacaktır.

İşte haşirle dirilen cesetler bundan sonra mahşerde muhâkeme edilecek ve “Sizler, ayrılın ey mücrimler.[9]” hitâbı ile muhâkemeden ve hesaptan sonra imân ile ölen ve ameli günâhlarına galip gelenlere ” Ve cennetime gir.[10]” hitâbı gelecek böylece cennet ehli direk cennete alınacak ve ebedî olarak cennette kalacakla. Cennetin en mükemmel lezzeti olan Allah’ın rü’yetini göreceklerdir.

İmânı olup günâhları fazla olanlar ise cehenneme girerek arınacak ve tasaffî edecek sonra cennete lâyık bir hâl aldıktan sonra cennete girecektir.

İmânı olmayanlar ise “Yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ateşinden sakının.[11]” hitabına aldırmadan yaşadıkları için ebedî cehennemde kalmak üzere cehenneme dâhil edilecekler ve Allah’a verdikleri sözden caymanın ve yaratılışlarına muhalif davranmasın ve küfür ile mahlûkatı inkâr etmelerinin ve nefislerini dinlemenin cezasını çekeceklerdir. Çünkü cehennemi onlar istediler ve imân edip sâlih kullardan olmadılar. Allah ise onları uyardı, kitap gönderdi, peygamber gönderdi, müceddidler gönderdi, uyarılar gönderdi. Onlar bunlara aldırış etmeyerek Allah’ı tanımadılar ve kulluk yapmayarak yaratılışlarının muhalifine yaşayıp, Allah’ın cehennem tehditlerine de yaşayışları ve inkârları ile sanki senin tehdidinden de korkmuyoruz, cehenneminden ve cezandan da korkmuyoruz diye duruş yaptılar. Bu duruşlarının karşılığını kendileri istedikleri için çekeceklerdir. Bu tam bir adalettir. Çünkü çalışanla çalışmayanın ayrılması gerekir. Allah’ın Adil ismi bunu zarûrî kılar.

İşte âhiret âlemlerinde olacak bu hadîseler sırasında elbette ki Rabbimizin Rahîm ismi gereğince peygamberimiz de imân ehline ümmetî ümmetî nidâsı ile Allah’a yalvaracak ve ümmetim cennete gitmeden bende gitmiyorum diye Allah’tan mü’minlere merhamet dileyecektir. Çünkü hiçbir kimse kendi hakkı ve kazancı ile cennete gidemeyecektir. Allah Rahman ismini bu dünyada bütün mahlûkata tecellî ettirdiği için âhirette Rahîm ismi ile fazlından imân ehline cenneti vaad etmiş ve verecektir. Bizim ibâdetlerimiz cenneti kazanmak için değil, bize verilen nimetlerin şükrü içindir. İşte Allah bu ibâdetlerimizden razı olursa fazlından ve ikrâmından ve de cömertliğinden imân ehline cenneti verecektir. Peygamberimiz(sav)’de ümmeti için Allah’a yalvaracaktır.

Cennet ve cehennem bir neticedir. Cennet Allah’ın fazlı, cehennem ise insanın kesbidir. Cenneti Allah istemiştir ve verecektir, ancak Allah kullarının cehenneme gitmesini istememiştir. Gitmemeleri için Kur’ân’la ve peygamberlerle çok şiddetli olarak ilk insandan beri uyarmış ve insanlığı başıboş bırakmamıştır. Onun için de cehennemi isteyen insanın kendisidir ve nefsi ve kötü tercihidir.

Bir devlet ille de kendi tabasını hapse atmak ister mi? Hapse kimler girer? Elbette ki yasalara uymayanlar ve suç işleyenler. Yoksa devletin görevi durup dururken insanları hapse atmak değildir. Suç işleyenler ise cezalandırılmazsa devletin adaletine ve şecâatine bu durum uygun olmaz.

Demek ki şu an için dünyadan ayrılan rûhlar berzahta, bekleme salonunda bekletiliyor. Oraya göre uygun ceza ve mükâfatı yaşıyorlar. Ancak mahkeme-i Kübrâ, büyük mahkeme kıyametten sonra, haşirden sonra kurulacak ve o büyük muhâkeme haşirden sonra yapılacaktır.

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

——————————

[1] Mektubat,20.mektup

[2] Âl-i İmrân Sûresi, 3:185.

[3] Sözler,2005,s:55

[4] Mesnevi-i Nuriye

[5] A’râf Sûresi, 7:172.

[6] A’râf Sûresi, 7:172.

[7] Müslim, İmâre: 121

[8]Sözle, Yirmi Dokuzuncu Söz

[9] Yâsin Sûresi, 36:59.

[10] Fecr Sûresi, 89:30.

[11] Bakara Sûresi, 2:24.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir