Risâle-i Nur’u Tâlim ve Tanzim-5

aaaRisâle-i Nur’u Tâlim ve Tanzim-5

Risale-i Nur Talebelerinin “şerh, izah, tekmil, tahşiye, neşir” vazifelerini geçen haftalarda izah etmeye çalışmıştık.

(Geçen haftadan devam)

Şimdilik geri kalan “tâlim, Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif, Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmil, tanzim” vazifelerini incelemeye çalışalım inşâallah.
Talim: Risale-i Nur Talebelerinin “asıl vazifesi talim ve cihaddır.”1 Talim ve cihad, onların vazife-i asliyeleridir. Bir nevi taallüm ve tekemmüldür. Risale-i Nur yolu arş-ı kemalat olan mi’rac-ı Kur’ânidir. “Hem o arşa çıkmak için dört vesile vardır: İlham, tâlim, tasfiye, nazar-ı fikrî.”2 Öyleyse onların aslî bir vazifesi vardır ki, mahsus bir tarz-ı talim ile harb ve cihaddır. Kaçmaya ve gözünü güneşe karşı yummaya gerek yok, “asıl vazifen talim ve muharebedir.”3 Sen onun için buraya getirilmişsin. Bu vazife de Risale-i Nur ile taallüm edilerek tekemmül etmektir.

Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif: Üstad Hazretleri, Yirmi Beşinci Mektup’un ileride birisi ya da birileri tarafından telif edileceğini ya da edilebileceğini ifade ediyor. Hâlihazırda böyle bir çalışma ya da bitirilmiş bir telifat bulunmuyor. Ama bu ileride olmayacağı anlamına da gelmiyor. Belki mütesanid bir heyet belki de çok parlak bir Nur Talebesi böyle bir telifat yapar ve herkes de buna hüsn-ü teveccüh gösterirse, bu risale külliyat içine girmeye hak kazanabilir; bunların hepsi ihtimal dâhilindedir. Burada ince bir nükteyi beyan etmekte fayda görüyoruz. Şöyle ki: Üstad Hazretleri bırak şerh ve izahı, telif gibi ağır bir yüke cevaz verir iken, mutedil şekilde yapılan şerh ve izaha karşı çıkmanın ne kadar dar bir bakış açısı ve mantıksız bir yaklaşım olduğunu ortaya koymuş oluyor. Evet, telif, şerh ve izahtan daha ileri ve daha geniş bir izindir. Telife izin verenin ondan daha hafif olan şerh ve izaha karşı olması düşünülemez.4

Risale-i Nur Külliyatı’nda “Yirmibeşinci Mektup” için “Telif edilmemiştir.”5 ve  “Otuzikinci Mektup” için ise “Kendi kendine manzum tarzını alan matbu Lemeat Risalesidir. Otuz İkinci Lem’a olup, Sözler mecmuasının âhirinde neşredilmiştir”6 ifadeleri yer almaktadır. Bu telifatı, ileride Bediüzzaman Hazretleri’nin Kur’ân’ı tefsir edebilecek yüksek bir heyetin şahs-ı mânevîsi ile telif edilebileceği ve bu heyete de en büyük katkıyı Risale-i Nur Talebelerinin yapabileceği ümidimizi belirtmek istiyoruz.

Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmil: “İnşâallah bir zaman, Risale-i Nur’un şakirtlerinden birisi veya birkaç tanesi, o dokuz makamı ve berahini telif edecek ve Mukaddeme-i Haşriyenin başındaki âyât-ı âzamın dokuz fıkrasının hazinelerini, Risale-i Nur’da münteşir haşr-i cismanî berahiniyle ve kalblerine gelen sünûhat ve ilhamat  ile açıp, Dokuzuncu Şuâyı Onuncu Sözden daha parlak, daha kuvvetli bir tarzda tekmil edecek.”7 Dokuzuncu Şuâ Onuncu Sözün mühim bir zeyli ve lâhikasının birinci parçası olarak Şuâlar’da yerini almıştır. İşte bu Dokuzuncu Şuâ, mezkûr âyâtıyla işaret edilen dokuz âlî Makam ve bir ehemmiyetli Mukaddimeden ibarettir.8 Böylece Dokuzuncu Şuâ kısmen kuvvetli bir tarzda tekmil edilmiştir denilebilir.

Tanzim: Sıraya koyma, sıralama. Düzenleme, tertipleme. Islah etme, düzeltme, iyileştirme mânâlarında kullanılan bir kavramdır. Tanzim konusunda Risale-i Nur’da şu ifadeler geçmektedir. “Hulusi Bey ile çoktan beri yani iki aydan beri cevab yazamadım. Gayemiz de şu ki, beka takvimlerini mükemmel tanzim edelim, toptan gönderelim. Keçeli Ali, Nur Külliyatını malûm olan kıt’ada tevafuklu ve hoş bir şekilde iki defa ikmal ettikten sonra, üçüncü olarak Tefsir-i İ’caz kıt’asında bir daha tanzim etti ki, bu şekil hepsinin pekçok fevkindedir.”9 Ayrıca Üstad Hazretleri “Merhum Hasan Feyzi, nurlardan aldığı hakikat dersini, nurlara işaret ederek güzel tanzim etmiş. Lâhika’ya girsin”10 diyerek talebelerinin Nurlardan tanzim yaptığına işaret etmiştir. Yine Üstadın “Hasan Feyzi’nin Denizli ve Hapsinin ve civarının has talebelerini temsil ederek onların namına, Üstadının vasiyetnamesi ve zehirlenmeden şiddetli hasta olması münasebetiyle yazdığı bir mersiyedir. Ve vefat haberini almış gibi kalemi ağlamış. Lâhika’ya geçirilsin” dediği bir mektupta Hasan Feyzi Ağabeyin “Risalet-ün Nur’un te’lifini tamam edip neşrinin dahi esbabını temin ve tanzim ederek ve talebelerinize, biz âcizlere bırakarak ebediyete, Refik-i A’lâ’ya ve Allah’a gidiyorsun”11 denilen mektupta da tanzime temas edilmiştir. Barla Lâhikası mektuplarında Üstad Hazretleri açıkça tanzim noktasında talebelerine bir vazife tevdi etmiştir. Şöyle ki: “Bilirsiniz ki, şu zamanda şu vazife-i imaniye çok mühimdir. Benim gibi zaif, fikri çok cihetlerle inkısam etmiş bir biçareye yüklenmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakaik, biz zahirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise, kıymettar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir. Bazan onlara vekâleten tafsilâta, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor.”12

Haftaya inşaallah devam edelim…

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 2004, s. 42.
2- Mesnevî-i Nuriye, 2006, s. 395.
3- Sözler, s. 2004, s. 43.
4- http://www.sorularlarisale.com/printarticle.php?id=23555
5- Mektubat, 2006, s. 519.
6- Mektubat, 2006, s. 782.
7- Kastamonu Lâhikası, 2006, s. 300.
8- Şuâlar, 2006, s. 284-85.
9- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Kastamonu Mektupları [Talebeler].
10- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Parçalar, Konferans.
11- Gayr-ı Münteşir, Muhtelif Lâhikalar, Emirdağ-1 Mektupları [Talebeler].
12- Tarihçe-i Hayat, s. 207.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir