Beytü’l- Ankebutun Verdiği Ders

Beytü’l- Ankebutun Verdiği Ders  Beytü’l ankebut; örümceğin evidir. Dayanıksız ve kuvvetsiz olan örümcek evi. Bediüzzaman’ın ifadesinde de “İnkılâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi, beytü’l- ankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur; taklittir, onu telâşa düşürttürür.( Münazarat,2007,s:113) …” izahı ile beytü’l- ankebutun zahiri zaafına dikkat çekilmiştir. Örümcek ağına ve evine iki cihetle bakmak […]

Şeriat-ı Garrâdaki Medeniyet

Şeriat-ı Garrâdaki Medeniyet Dediler: “Şeriat-ı garrâdaki medeniyet nasıldır?” Dedim: “Şeriat-ı Ahmediyenin (asm) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet ise ki, medeniyet-i hazıranın inkişâından inkişaf edecektir. Onun menfi esasları yerine, müspet esaslar vaz’ eder. Şeriat-ı garrâdaki medeniyeti beş esasta toplayabiliriz.Bunlar: 1. İşte nokta-i istinad, kuvvete bedel haktır ki, şe’ni adalet ve tevazündür. 2. Hedef de, menfaat yerine […]

Yaratılış Gàyesi

Kâinatın ve insanın yaratılmasının sırları ve hikmetleri ile ilgili pek çok soru sorulabilir. Bunlar insanlığın en büyük soruları olmalıdır. Bu sorular; ”Kâinat niçin yaratıldı? İnsanın yaratılmasının sırrı ve hikmeti nedir? Ben kimim? Nereden geldim ve nereye gidiyorum? Bu dünyada vazifem nedir?”diye çoğaltılabilir. İnsanın öncelikli vazifelerinden birisi de bu sorularına aklını ve kalbini tatmin ve ikna […]

Asr-ı Saâdet Metodu

İnsanın yaratılış gâyesi imân ve duâdır. Esmâ-i hüsnâya ayinadarlık yapmaktır. Elmas kabiliyetlerini inkişaf ettirerek mânevî terakkilere ulaşmaktır. Bu vazîfelerinde ise önce merkeze enfüsî tefekkürü alarak marifetullaha ulaşmalıdır. Yoksa enfüsü terkederek afaka dalarsa malayâni ma’lûmatlar nazarını dağıtır. Bazen de âfâktaki kuvvetli esbâblar nazarları kendisine celbeder. İnsan yine mâhiyeti gereği esbâba mânâ-i ismî ile bakmaya ve gelişen […]

Maddî ve Mânevî Mideler

Otuzuncu Lem’a “İsm-i Azam” Risalesi olarak da bilinen bölümde çok enteresan izahlar ve konular vardır.Bunların birisi de “Mideler” olarak küçükten büyüğe doğru açıklanan izahlardır.Varlığı, dirliği her an için olup gökleri ve yerleri her an için tutan, her şeye, her hususta iktidarı yeten Zât-ı Hayy-ı Kayyûm, bu kainatta gizli hazinelerini izhar etmek, görmek ve görünüp bilinmek […]

Hacdaki Hikmetler

Âlem-i İslâm’ın çektiği sıkıntılar hepimizin yüreğini sızlatıyor ve ferec ve fütûhât ne zaman gelecek diye muzdarip bir vaziyette bekliyoruz. Çünkü Müslümanların yaşadığı musîbetler ve felâketler bizleri derinden üzüyor, bu musîbetlerin altında yatan hikmetlerin neler olabileceği yönünde düşüncelere sevk ediyor. Bu musîbet ve sıkıntıların kader ciheti ile hikmetleri neler olabilir? Bu sorunun cevabı olarak musîbetlerin altında […]

Er-Rahmân ve Er-Rahîm Tecellileri

“İnsanın nefsi, rahmâniyetin cilveleriyle, kalbi de rahîmiyetin tecelliyatıyla nimetlendikleri gibi, insanın aklı da hakîmiyetin letâifiyle zevk alır, telezzüz eder.” 1 Bu mânâda Bediüzzamân Hazretleri’nin şu gelen tesbiti de çok ma’nîdârdır: “Ve hem bil ki, Rahmâniyet, rahîmiyet, hakîmiyet, âdiliyet gibi tabirler, Cenâb-ı Hakk’ın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe’nlerine işaret ederler.” 2 Rahmâniyet cilvesi, […]

Dünyevîleşme Hastalığı

“Herbir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakkî etmektir”(Divan-ı Harbi–1995-s:64),”Zira, ilâ-yı kelimetullahın bu zamanda bir büyük sebebi, maddeten terakkî etmektir.”( Divan-ı Harb-i Örfî–1995-s:28–29)” Yukarıdaki paragraflarda Bedîüzzamân Hazretleri cümlelere önce amacımız olan “ilâ-yı kelimetullah ” kelimesini kullanılarak başlamış ve peşine ona hizmet edecek olan araç olarak ise ” maddeten terakkî etmek” […]

Şeriat-ı İslâmiye

Sosyal hayatta bir işte muvaffak olmak isteyen Allah’ın kâinata koymuş olduğu fıtrî şerîat olan yaratılış kânûnlarına veya sünnetullah da dediğimiz kevnî kânûnlara uygun hareket etmesi gerekmektedir. Sosyal hayatın heyetlerinin bağlarına dikkat etmesi gerekir. Fıtrat kânûnlarını tanıyarak onlara uygun hareket edilmelidir. Aksi bir durumda yaratılış kânûnları olan fıtrat muvaffakiyetsizlikle cevap verecektir. Öyleyse içtimâî ve topluluğa âit […]